Postmodern mimari nedir? Mimaride postmodernizm ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıkmıştır? Postmodern mimari örnekleri ve özellikleri nelerdir? İşte, Postmodern mimarlar ve yapıları üzerinden Postmodern mimarlık tarihi

Postmodern Mimari Nedir?

Postmodern mimari, 1960’larda modern mimarlığın tekdüzeliğine tepki olarak ortaya çıkan ve eski dönemlerin mimari biçimlerini estetik öğeler olarak yeniden ön plana çıkaran, 1970’lerde gelişim göstermiş uluslararası bir mimari üsluptur. J.C. Jencks akıma adını koymuştur. 1970’lerde yayımlanan “The Language of Post-Modern Architecture” (Postmodern mimarlığın dili) adlı kitabında, Modern mimarlığın öldüğünü ileri sürmüştür.

Postmodern mimarlık, modernizmin katı kurallarını hafifletmek için farklı dönemlere ait tasarım öğelerini çağdaş iklimde yeniden yaratarak geçmişe gönderme yapan seçmeci bir akımdır. Postmodernizm simgesellik ve ironiyle karakterizedir. Keyfi süslemeyi mimariye yeniden sokar. Hareketli ve heykelsidir. Mimarı bütünüyle işlevsel bir role sahip olmaktan çıkarır. Mimari fikirler, üsluplar, kültür ve tarih arasında bir diyalog kurmayı amaçlar.

Not: Tarih öncesinden günümüze kısaca Mimarlık Tarihi Dönemleri ve A’dan Z’ye Mimari Üsluplar yazımızı okumayı unutmayın!

M2 Binası, Kengo Kuma, Japonya, 1991

Postmodern mimari genellikle kavisli formlara, işlevsiz süslemelere, asimetriye, canlı renklere ve önceki dönemlerden ödünç alınan sembolik özelliklere sahiptir. Postmodern yapılar yerel geleneklere, popüler kültüre, modernizme, yüksek teknolojiye aynı anda atıf yapabilir; ancak bu faktörlerden herhangi birini ön plana çıkarmaz.

Postmodern mimari stil, 1980’lerden 1990’lara kadar, özellikle Scott Brown & Venturi, Philip Johnson, Charles Moore ve Michael Graves’in çalışmalarıyla geliştirilmiştir. 1990’ların sonunda ise high-tech, neo-fütürizm ve dekonstrüktivizm gibi farklı stillere ayrılmıştır.

Not: Postmodern mimarlık tarihine geçmeden önce, modern mimarlık tarihi, özellikleri ve örnekleri hakkında bilgi almak için ‘Modern Mimari Nedir? yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.

Postmodern Mimarlık Tarihi

Ne Zaman ve Nerede Ortaya Çıkmıştır?

Mimaride postmodernizm, ilk olarak 1960’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamıştır. Daha sonra Avrupa’ya yayılarak günümüze dek etkisini sürdürmüştür. Postmodern mimari, 1960’larda modern mimarinin eksikliklerine; özellikle de katı doktrinlerine, tekdüzeliğine, süs eksikliğine, ortaya çıktığı şehirlerin tarihini ve kültürünü görmezden gelmesine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Postmodern hareket, 1966’da Robert Venturi’nin “Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki” adlı kitabında resmileşmiştir.

Venturi, modernizmin işlevsel doktrinlerinin yerine, cephe süslemelerini, tarihi unsurları, farklı malzemelerin ve tarihi sembollerin alışılmadık kullanımını ve binayı ilginç kılmak için modülasyon sisteminin kullanılmasını önerir. Ayrıca Venturi, mimar ve şehir plancısı Denise Scott Brown(eşi ve ortağı) ve Steven Izenour ile birlikte, 1972 yılında “Learning from Las Vegas” isimli kitabı yazmıştır. Bu kitap modernizm karşıtı ortak argümanları daha da geliştirerek postmodernist akımın gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Scott Brown ise binaların insanlar için inşa edilmesi gerektiği ve mimarinin onları dinlemesi gerektiğini öne sürer. Scott Brown ve Venturi, “çeşitlilik ve iletişim” ihtiyaçlarının dekoratif unsurlar ile karşılanabileceğini savunurlar. Mies van der Rohe’nin “Less is more” (Az, çoktur) sloganına karşılık Venturi, “Less is a bore” (Az,sıkıcıdır) sloganıyla karşılık vermiştir. Böylece tarihi modernle, yerel mimariyi teknolojiyle birleştiren, kısacası tüm mimarlık tarihinden yararlanan bir mimari stil ortaya çıkmıştır.

Postmodern mimari geçiş örnekleri arasında Oregon, Portland’daki Portland Binası ve New York’taki Sony Binası gösterilebilir. Bu yapılar geçmişten referans alır, rengi ve sembolizmi mimariye yeniden sokar. Postmodern mimarinin ilk örneklerinden kabul edilen AT&T Binası (bugünün Sony binası), 1984 yılında tamamlandığında olumlu ve olumsuz tepkiler almıştır. Bina son teknolojiden alıntılar yapan uzun bir gökdelendir. Aynı zamanda gökdelenin tepesi çelişkili biçimde antik bir çağrışıma sahiptir.

Neden ve Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

2. Dünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılından sonra Avrupa’da yeni inşaat yöntemleriyle çok sayıda toplu konut uygulaması görülür. Ekonomik ve işlevsel konut yapılarında prefabrikasyon ve seri üretime dayalı büyük bir tekdüzelik meydana gelir. Modern mimari akımın tarihi ve kültürel bağlamları hiçe sayan bu pragmatik tutumu, 1950’lerde postmodern hassasiyetin doğmasına yol açar.

İtalya’da da savaş sırasında yıkılan İtalyan şehirlerinin ve binalarının mimari tarihle hiçbir ilgisi olmayan modernist tarzda yeniden inşasını eleştiren mimar Aldo Rossi tarafından katı modernizme karşı benzer bir isyan başlatılmıştır. Rossi, şehirlerin tarihi dokusunu ve yerel geleneklerini koruyacak şekilde yeniden inşa edilmesinde ısrar etmiştir. 

Benzer fikirler, 1980’deki Venedik Bienali’nde de ortaya atılmıştır. Hans Hollein Avusturya’da, Ricardo Bofill İspanya, Fransa ve ABD’de, Christian de Portzamparc Fransa’da, Paolo Portoghesi İtalya’da, Arata İsozaki ve Yasafumi Kijima Japonya’da bu akımın önde gelen temsilcileri olmuşlardır.

Fransa’da çalışan İspanyol mimar Ricardo Bofill postmodern mimari tarzı prefabrikasyona uygulayacak kadar ileri götürmüştür. Mimaride postmodernizm yalnızca yapı boyutunda kalmamış, ABD, Almanya ve Fransa’da postmodernist akıma uygun mahalleler ve kent parçaları geliştirilmiştir.

Postmodern Mimarinin Özellikleri

Postmodernizm mimari yansımaları sonucu ortaya çıkan temel özellikler şunlardır:

Chiat / Day Building, Frank Gehry, Kaliforniya, 1991
  • Karmaşa ve çelişki: Postmodern mimari yeni biçimleri ve özellikleri, klasisizmin çelişkili unsurlarıyla birleştirir. Geçmişe ve süslemeye geri dönüş, eski tarzlardan ödünç alınan öğelerin bir kolajını gerektirir. Renkler ve dokular, binanın yapısı veya işlevi ile ilgisizdir.
  • Keyfi süslemeler: Mimarlık tarihi öğelerini yeni yöntemlerle işler. Üsluplaştırılmış Yunan ve Roma sütunları, alınlıklar, metoplar, pop sanat öğeleri postmodern yapıların cephelerinde sıklıkla görülür.
  • Parçalanma: Postmodern mimari büyük binaları genellikle birkaç farklı yapıya ve biçime ayırır. Bazen farklı bölümler farklı işlevleri temsil eder. Farklı stil ve malzemelerin kullanılmasıyla tek bir bina, küçük bir kasaba veya köy gibi görünebilir.
  • Eğrisel ve asimetrik formlar: Postmodernist kompozisyonlar nadiren simetrik, dengeli ve düzenlidir. Genellikle eğrisel ve akışkan formlar kullanılır.
  • Renk: Postmodern yapılar için renk önemlidir; sıra dışı renk paletleri ve kombinasyonlarına yer verilir. Cephelere çeşitlilik ve kişilik kazandırmak için renkli cam, seramik karolar ve taşlar kullanılır.
  • Mizah ve heykelsilik: Postmodern mimari stilde teatral, absürt ve heykelsi formlar öne çıkar. Örneğin, Frank Gehry’nin tasarladığı, giriş kapısı devasa bir dürbün şeklindeki yapı gibi.

Postmodernist düşünce ve postmodernizmin farklı alanlardaki yansımaları ile ilgili bilgiye sahip olmak için ‘Postmodernizm Nedir‘ başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Postmodern Mimari Örnekleri & Temsilcileri

Robert Venturi

Guild House, 1960-63

1925 doğumlu Robert Venturi, hem postmodernizmin önde gelen teorisyeni hem de postmodern mimari stilin öncüsü olan bir mimardır. Modern mimariyi çirkin ve sıradan bulan Venturi, Mies van der Rohe’nin “Less is more” (Az, çoktur) sloganının karşısına “Less is a bore” (Az,sıkıcıdır) sloganıyla ünlüdür.

Vanna Venturi House, 1964

Roma’daki Amerikan Akademisi’nde okuduktan sonra, 1958’e kadar modernist mimarlar olan Eero Saarinen ve Louis Kahn’ın ofislerinde çalışmıştır. Ardından Yale Üniversitesi’nde mimarlık profesörü olmuştur. İlk yapıları, 1960-1963 yılları arasında Philadelphia’da inşa edilen “Guild Evi” ve 1964’te annesi için tasarladığı “Vanna Venturi Evi”dir. Bu iki ev, daha sonra Postmodern mimari için sembol haline gelmiştir. 1960 ve 1970’li yıllarda, mevcut mimari formları tarihi öğelerle birleştiren birçok yapıya imza atmıştır.

Charles Moore

Piazza d’Italia, New Orleans, 1990

Mimarın en ünlü eseri 1978 yılında New Orleans’ta inşa edilen Piazza d’Italia’dır. Meydanın tasarımında, İtalyan Rönesans mimarisinin önemli parçalarını bir araya getirir. Moore’un “Beverly Hills Civic Center” isimli yapısı ise İspanyol Kolonyal Mimarisi, Art Deco ve Postmodern tarzların bir karışımı şeklindedir. Yapı; içerisinde merdivenler, balkonlar, avlular, sütunlar ve yürüme yolları bulunan, açık ve yarı açık alanlardan oluşur.

Haas School of Business, Berkeley, 1992

Mimarın bir diğer ünlü yapısı, California Üniversitesi’ndeki Haas İşletme Fakültesi’dir. Yapının tasarımı Berkeley kampüsünün neo-Rönesans mimarisiyle, Berkeley tepelerinin 20. yüzyıl ahşap konut mimarisinin bir karışımı şeklindedir.

Philip Johnson

AT&T Building, New York City, 1982

Philip Johnson kariyerine koyu bir modernist olarak başlamıştır. 1935 MOMA (The Museum of Modern Art) sergisindeki, “Uluslararası Üslup” (Modernizm) hakkındaki kataloğun yazarlarından biridir. Harvard’da Walter Gropius ve Marcel Breuer ile birlikte çalışmıştır. 1949 yılında, Mies’ten esinlenerek tasarladığı Cam Ev (Johnson House) projesi, modernist hareketin bir simgesi haline gelmiştir. Dahası Mies’le modern mimarinin ikonik yapılarından olan Seagrams Binası’nda birlikte çalışmıştır.

PPG Building

Ancak 1950’lerde, tonozlu, renkli ve dar pencereleri olan Port Chester Sinagogu projesine bazı ikonik üslup ve formları dahil etmeye başlar. 1978–1982 yılları arasında inşa edilen AT&T Binası (bugünün Sony binası) ile Johnson, postmodernizme kesin bir dönüş yapmıştır. Niyeti, yapıyı Manhattan ve çevresindeki modernist gökdelenler arasında kurumsal bir sembol olarak öne çıkarmaktır ve bunu başarır. Kısa bir süre sonra başka bir postmodern proje olan PPG Place’i tamamlamıştır.

Glass House Pavilion, 1995

1995 yılında, “Cam Ev” yapısı için postmodern bir pavyon inşa eder. “Da Monstra” olarak adlandırılan giriş kapısı, betondan inşa edilen eğrisel bir yapıdır. Kırmızı ve gri renkli bu yapı, 21. yüzyılın heykelsi çağdaş mimarisinin öncüsü niteliğindedir.

Frank Gehry

Norton Beach House, Kaliforniya, 1983

1929 doğumlu ünlü mimar, postmodern mimari için önemli bir figürdür. Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, İskoçya, Avustralya, Panama ve daha pek çok yerde şaheserler yaratmıştır. 1962’de Los Angeles’ta kendi ofisini açmıştır. 1970’lerden itibaren Los Angeles’ta, kendi evi (1978) dahil olmak üzere birçok sıra dışı ev tasarlamıştır. Geleneksel tasarımları kırarak, ev mimarisinde alışılmadık formlar yaratmak için prefabrik malzemeler kullanmaya başlar.

Dancing House, Prag, 1996

Los Angeles’taki Schnabel Evi (1986–1989), Kaliforniya’daki Norton Rezidansı (1983), Prag’daki Dans Evi (1996) eserlerinden bazılarıdır. En çok, Philip Johnson’ın “zamanımızın en büyük binası” olduğunu söylediği, Bilbao’daki Guggenheim Müzesi ile tanınır. Mimarın bir diğer ünlü eseri ise Los Angeles’taki Walt Disney Konser Salonu’dur. Dekonstrüktivizmin savunucusu olarak tanımlanan Gehry, herhangi bir harekete dahil olmayı reddetmiştir.

Guggenheim Museum, Bilbao, 1997

Yorum Yaz