Rönesans nedir? Rönesans mimarisi ne zaman, nerede, nasıl ortaya çıkmıştır? İşte, tüm detaylarıyla Rönesans dönemi mimarisi ve dünyanın en önemli Rönesans mimari örnekleri :

Rönesans Nedir?

Rönesans kelimesi, İtalyanca ‘Rinascita’ / ‘Rinascimento’ kelimesinin türevi olarak ortaya çıkmıştır. İtalyancada “yeniden doğuş” anlamına gelen bu kelime, önceleri günahlardan arınma anlamında dini bir terim olarak kullanılıyordu. ‘Rinascita’ kelimesi, mimari anlamda ilk olarak ünlü sanat tarihçisi Giorgio Vasari tarafından, 1550 yılında yayınladığı “Lives of the Most Excellent Painters, Sculptors and Architects” isimli eserinde Rönesans mimarisinden bahsedilirken kullanılmıştır. ‘Renaissance’ kelimesine ise ilk olarak İsviçreli tarihçi Jacob Burckhardt’ın 1860 yılında yayınladığı “The Civilization of the Renaissance in Italy” isimli kitabında rastlanmıştır.

Bu yazımızda, Gotik mimari sonrası dönemin en önemli mimari stili olan Rönesans mimarisinin detaylarını inceleyeceğiz.

Not: Tarih öncesinden günümüze kısaca Mimarlık Tarihi Dönemleri ve A’dan Z’ye Mimari Üsluplar yazımızı okumayı unutmayın!

Rönesans Mimarisi Ne Zaman ve Nerede Ortaya Çıkmıştır?

Roma ve Antik Yunan medeniyetlerine ait olan temel sanat ve kültür unsurlarının yeniden ele alınarak, 15. Yüzyıl dünyasına başka bir boyutta yansıtıldığı Rönesans mimarisi; 15. yüzyılın başlarında İtalya’nın Toscana bölgesinde ortaya çıkmış ve daha sonra 16. yüzyılın ortalarına doğru Fransa, Almanya, İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Rönesans akımının genel etkisi sadece mimari ile sınırlı kalmamış; edebiyat, resim, heykel, bilim ve teknik alanlarda da yaygın şekilde görülmüştür.

Rönesans döneminin ilk mimarı olarak “Flippo Brunelleschi” kabul edilmektedir. Brunelleschi, o dönemde yarım kalan geç gotik üslup özelliklerine göre tasarlanmış Floransa Katedralini tamamlayıp dev kubbesini inşa ederek dönemin ilk önemli Rönesans mimari eserini ortaya çıkarmıştır. Rönesans mimarisinin genel kurallarını oluşturup yerleştirenler ise Leon Battista Alberti ve Filarette olmuştur. Ayrıca yine bu mimarinin en önemli temsilcileri Donato Bramante, Rafaello Sanzio ve Michelangelo Buonarrotti olarak sayılabilir.

Floransa Katedrali, Flippo Brunelleschi
Sant’Andrea Bazilikası, Leon Battista Alberti
Aziz Petrus Bazilikası, Donaro Bramante

Rönesans Mimarisi Neden ve Nasıl Ortaya Çıkmıştır?

15. yüzyıl İtalya yarımadasında tek bir devlet yerine; sürekli rekabet halinde bulunan birbirinden bağımsız birçok dukalık, cumhuriyet ve krallık bulunuyordu. Bu dönemlerde özellikle İtalya bölgesinde artan ekonomik zenginlik ve bu paralelde kentleşmede yaşanan gelişmeler, sosyal ve kültürel değişimleri beraberinde getirmiştir. Din eksenli yaşamın hakim olduğu Gotik dönem, yavaş yavaş evrilerek yerini bilim ve sanatın daha çok konuşulduğu bir döneme bırakmıştır. Özellikle Floransa bölgesinde yaşayan zengin tüccarlar ve bankerler – özellikle Mediciler – , kendi yaşam alanları ve şehirlerinin güzelliği için ünlü mimar ve sanatkarlar ile çalışmaya başlamışlardır. Ayrıca yine bu dönemde, antik Yunan medeniyetleri tarafından ortaya çıkarılan felsefe, fizik, matematik alanlarındaki eserler de popüler olmuştur.

Uffizi Müzesi, Georgio Vasari

Rönesans Mimarisi Nasıl Yayılmıştır?

Rönesans mimarisini anlatırken Hümanizm kavramı ile olan direk organik ilişkisinden de bahsetmek gerekir. Kökenleri Antik Yunana kadar gitmekte olan Hümanizm; Sokrates ile “insanı felsefi düşüncenin merkezine geçirmiş” ve Protagoras ile “insan her şeyin ölçüsüdür” diyerek bugünlere uzanan felsefenin temelini oluşturmuştur. Rönesans döneminde zenginliğin artması ile toplumun ilgisi Tanrı’dan uzaklaşarak insanın özüne yönelmiş ve önceliği daima insana veren Hümanizm felsefesi yayılmaya başlamıştır.

Bu dönemde skolastik düşünce ürünü dogmalar çökerek; bilimsel şüphecilik ve bilimsel teknikler ön plana çıkmıştır. İnsanın önem kazanmasıyla birlikte eserlerde sanatçının kişiliği öne çıkmaya başlamıştır. Dinin sanat üzerindeki etkisinin azalmasıyla birlikte sanatçılar, din dışında yapıtlar vermeye ve daha fazla mimari eser, resim, heykel, felsefeye odaklı eserler üretmeye başlamıştır.

Yine bu döneme denk gelen keşiflerin sonucunda insanlar yeni ufuklara yelken açmıştır. Kağıt, matbaa ve bulunan diğer yeni teknolojilerle Rönesans akımının yayılması oldukça hızlı olmuştur. Tüm bu etkiler paralelinde dinsel farklılık kavramları gündeme gelmiş ve Katolik, Ortodoks, Protestan gibi yeni kiliseler ortaya çıkmıştır.

Rönesans Mimarisinin Özellikleri Nelerdir?

Rönesans mimarisinin temelinde Roma İmparatorluğu dönemi yapılarının ve o döneme ait yazar ve filozofların eserlerinin detaylı olarak incelenmesi yatmaktadır. Bu konuda en önemli kaynak, Romalı mimar Vitruvius’un MS 100 yılında yazdığı, mimarlık ve kent tasarımlarını anlattığı 10 ciltlik eseri “De architectura”dır. Kitap dönemin ünlü mimarı Leon Batista Alberti tarafından “Mimarlık Üzerine On Kitap” adı ile Latinceye ve daha sonra da diğer dillere çevrilmiştir. Rönesans mimarlarının kutsal kitabı haline gelen kitap oldukça geniş bir bilgi kaynağı olup; geometrik ve simetrik biçimleri, yapının estetik tanımı, mimari öğelerin birbiri ve bütünüyle oluşturduğu uyum ve bunun gibi bir çok önemli kavramı ele almaktadır. Vitruvius eserinin 3. cildinde insan vücudunun değişik uzuvlarının birbirine ve insan boyuna oranını esas alarak, mimaride ideal oran sistemlerinin insan vücudunun mükemmel oranlarında olduğunu ifade etmiştir. Günümüzde bu kavram “Altın Oran” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Vitruvius Adamı

Yukarıda saydığımız tüm bu değişkenler paralelinde şekillenen Rönesans mimarisinin özellikleri kısaca şunlardır;

  • Yapıların mimarisinde kolay anlaşılabilen sayısal oranlara göre düzenlemeler yapılmıştır.
  • Yapıların dış görünüşleri genellikle küp ve paralelyüz gibi basit geometrik şekillerden oluşmaktadır.
  • Mimarinin ana malzemesi taştır, ancak yükseltilmiş kubbelerde tuğla kullanılmıştır. Ayrıca sütunlarda ve dekorasyonda mermer tercih edilmiştir.
  • Antik mimariden etkilenilerek klasik elemanlar kullanılmıştır. Ancak taş tuğla karışımı mimari yapısından dolayı antik öğeler yalnızca cephelerde dekoratif olarak kullanılmıştır.
  • Yapıların mimarisi, yatayda gelişen ve insan ölçeğine uygun formda planlanmıştır.
  • Tanrının kusursuzluğunun simgeleyen daire formu ve ayrıca kare form kilise planlarının ideal formu olmuştur.
  • Üst üste çapraz tonoz yerine konstrüksiyon bakımından daha kolay uygulanan beşik tonoz kullanılmıştır.
  • Pencerelerde iç içe açılan kemerler yer almıştır.
  • Sütün, saçak, üçgen alınlık ve pilaster gibi antik mimari öğeler, birlikte veya ayrı olarak kullanılmıştır.
  • Işıklandırma önem kazanmış, rastgele değil yönlendirici şekilde kullanılmıştır.
  • Yatay silmeler kullanılarak yapılarda çok katlı ve yüksek bir izlenim yaratılmıştır.
  • Yarım daire kemerler kullanılmıştır.
  • Rönesans dönemi şehirciliği, merkezden dışa doğru açılan ışınsal bir planlama temeline oturtulmuştur.
  • Romanesk ve Gotik mimarinin katedral ağırlıklı yapılarının aksine; Rönesans mimarisi saray, köşk ve sosyal binalar gibi farklı yapı türlerinde de görülmektedir.
  • Resim, heykel ve mimari iç içe kavramlar olarak yapılarda yer almıştır.
  • Meydanların merkezini süvari heykelleri süsler.
Atina Akropolisi – Altın Oran

Rönesans Mimarisi ile Gotik Mimari Arasındaki Farklar Nelerdir?

  • Rönesans mimarisinin temeli insan, Gotik mimarinin temeli dindir.
  • Rönesans mimari eserleri daha çok zengin tüccar ve aristokratlar için yapılan saray, villa benzeri sivil yapılar; Gotik mimari dönemi yapıların büyük çoğunluğu ise dinsel yapılardır.
  • Rönesans mimarisinde yapılar yatayda gelişmiş olup, Gotik mimaride ise tüm yapılar göğe doğru uzanmaktadır.
  • Rönesans mimarisinde yarım daire kemerler kullanılmıştır; Gotik mimaride ise yapıya sivri kemerler hakimdir.
  • Gotik mimari yapılarda kuleler kullanılmıştır; Rönesans mimarisinde kulelerin yerini kubbeler almıştır.
  • Gotik mimaride ışıklandırma sistematik değildir; ancak Rönesans mimarisinde ışıklandırma belirli bir amaç doğrultusunda planlanarak gerçekleştirilmiştir.
  • Rönesans mimarisinde resim ve heykel sanatı bütünün çok önemli bir parçası olarak yer almaktadır; Gotik mimaride bu detay yoktur.

Avrupa’dan Rönesans Mimari Örnekleri

İtalyan Rönesans Mimarisi:

İtalya, zengin aristokratları ve dünyaca ünlü mimarları ile bu mimarinin merkezi olmuştur. Erken Rönesans diye tabir edilen (1420-1500) dönemin merkezi Floransa’dır. 1500 – 1530 yılları arasında Roma’nın daha aktif olduğu dönem Yüksek Rönesans dönemi olarak ifade edilmektedir. Rönesans mimarisinin Barok mimari etkisine girmeye başladığı 1530 – 1600 yıllarında ise Maniyerizm akımı ortaya çıkmıştır.

Tüm bu yıllar boyunca İtalya’da sayısız Rönesans mimari eseri ortaya çıkmıştır ve bunların büyük çoğunluğu günümüzde de İtalya turizminin temelini oluşturmaktadır. Rönensans denilince ilk akla gelen ünlü mimar ve heykeltıraş Michelangelo Buonarrotti’dir. İşte, Michelangelo’nun eserlerinden bazıları:

Farnese Sarayı
Aziz Petrus Bazilikası
Sforza Şapeli

Fransız Rönesans Mimarisi:

16. yüzyılın ilk yıllarında Fransızlar ve İtalyanlar, kuzey İtalya’da savaş halinde idi. Fransızlar savaş ganimeti olarak sadece değerli parçaları değil, aynı zamanda Rönesans mimari stilini de ülkelerine getirdiler.

Chambord Şatosu
Azay-le-Rideau Kalesi

Alman Rönesans Mimarisi:

Almanya’da Rönesans, 15. ve 16. Yüzyıllarda İtalya’yı sık sık ziyaret eden Albrecht Dürer ve Johannes Reuchlin gibi filozof ve sanatçıların kendi eserlerinde İtalya’dan aldıkları ilhamı kullanmalarıyla başlamıştır. Rönesans hümanizminin birçok Alman şehir ve kasabasında duyulmaya başlaması ile süreç daha da hızlanmıştır.

Heidelberg Kalesi
Johannisburg Sarayı

İspanyol Rönesans Mimarisi

İspanya’da Rönesans 15. yüzyıl sonlarında Gotik eserlerin içine sızarak etkilerini göstermeye başlamıştır. Daha çok yerel mimarlar tarafından kullanılmaya başlanan Rönesans mimari stili, İspanya’da kendi tarzını geliştirmiştir. Gotik sonu ve Rönesans ilk dönemi arasında ortaya çıkan ve oldukça süslü cepheleriyle dikkat çeken bu akıma ‘Plateresque’ ismi verilmiştir. 16. yüzyıl içerisinde Gotik etkilerin azalması ile beraber Rönesans mimarisinin daha baskın olduğu eserler ortaya çıkmaya başlamıştır.

El Escorial
V. Karl Sarayı

İngiliz Rönesans Mimarisi

İngiltere I. Elizabeth döneminde Rönesans mimarisi ile tanışmıştır. İtalya’da uzun süre mimarlık üzerine çalışmalar yapmış olan Inigo Jones bu akımın İngiltere’deki en ünlü savunucularındandır. Ülkesine döndüğünde; bu tutkusunu çalışmalarına yansıtarak temiz çizgileri ve farklı simetrisi olan birçok önemli Rönesans eseri ortaya çıkarmıştır.

Queen’s House
Hardwick Hall

Türkiye’de Rönesans Mimarisinin Uygulandığı Önemli Yapılar:

Rönesans dönemi, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi ile aynı zamana denk gelmektedir. Bu yeniden doğuş felsefesi Osmanlının en güçlü olduğu dönemlerde yeterince dikkate alınmamıştır. Ayrıca o dönemin inanç temelinde resim, heykel gibi sanatların kabul gören olgular olmadığını da dikkate almak gerekir.

Diğer taraftan Rönesans dönemi, Osmanlı tarihinin en ünlü mimarı Mimar Sinan’ın (1490 – 1588) birbirinden güzel eserleri ile İstanbul’u zenginleştirdiği yıllardır. Mimar Sinan’ın Ayasofya’yı (532-537) incelediği ve 6. yüzyıl Bizans mimarisinin özelliklerini kendi camilerinde kullandığını düşünürsek; bu da ‘yeniden doğuş’ felsefesi temelinde yapılmış bir tür “Rönesans” çalışması olarak kabul edilebilir.


Yazar

Yorum Yaz